YKS'de Kimler Başarısız Olur?

Bir Öğrenci Koçu olarak size "Şunu yap, o zaman KESİN başarılı olursun." diyemem, çünkü bunu söylemek mesleğin özüne aykırı. Bu yazıyı ise ÖSYM sınavları konusunda deneyimli ve sınavlara girmiş bolca insan gözlemlemiş biri olarak yazıyorum. Ne yaparsanız kesin başarılı olacağınızı söyleyemesem de, ne yaparsanız başarısız olmanın kaçınılmaz olduğunu çok defa gördüm ve söyleyebilirim.

1) "Nasılsa yaparım" = "Nasılsa yapamam!"


Motivasyon ve kendine inanç düşükse sınavlarda da, hayatının herhangi alanında da başarısız olunacağını biliyoruz zaten. Olumsuz düşünce sizi çaba harcamaktan uzaklaştırır çünkü çabanızın sonuçsuz kalacağına o kadar inanmışsınızdır ki kaçınılmaz sonu kendi kendinize hazırlamış olursunuz.

Bununla birlikte kendine aşırı güvenmek de insanı bu sınavda başarısızlığa götürüyor. Şimdiye dek okulda, sosyal hayatta, her ne yapıyorsanız onda çok başarılı olmuş olabilirsiniz. Bu da kendinize güveninizin yükselmesine sebep olur. Yüksek özgüven size "Hallederim ben ya!" dedirterek sizin sınavı ve sınava girenleri küçümsemenize sebep olur. Bu küçümsemenin getirisi olarak yeterince önem vermemeniz, çalışmanın gereksiz vakit kaybı olduğunu düşünmeniz söz konusu olur.

Sınavda kendinizce iyi bir puan alırsınız, ama mevzu maalesef orada bitmiyor. Malumunuz Puanza ve benzeri sitelerde puanınızı hesapladığınızda istediğiniz bölüme giriyor gibi görünebilirsiniz. Şunu unutmayın: Yerleştirme puanla değil, o bölüme girmek isteyen, sıralaması en yüksek kişiler arasında yapılır. Geçen sene sizi ilk 20bin'e sokan puan bu sene ilk 40bin'den aşağıda olmanıza bile sebep olabilir.

Ben nasılsa istediğim puanı alıyorum diyerek çalışmayı bırakmak, yarışı bırakmak ve tıpkı "Nasılsa yapamam!" demek gibi hikayenin hazin sonunu bugünden kendi kendine yazmaktır.

2) "Bu soru yanlış! Bu soru da yanlış! Bence böyle değil!"

Sorularla kavga etmeyin! Bu sınavlarda sorulan sorular göreceli yorumlara açık sorular değil. En yoruma açık olanının bile bir adet kesin cevabı var ve o cevap sizin argümanlarınızla değişmeyecek.

Evet, ÖSYM mükemmel değil ve yanlış sorular olabiliyor sınavlarda. Yalnız dikkat ederseniz bu, yüzlerce soru arasında 2-3 taneden fazlası olmuyor. Gördüğünüz soruların çoğu sizi sinirlendiriyorsa; çoğunun yanlış olduğunu düşünüyorsanız; soruların kenarına F şıkkı çizip onu işaretleyesiniz geliyorsa bu durumda kendinizi dizginlemek zorundasınız.

Haklı olduğunuz durumlar olabilir, ama 10 sorunun 8'i yanlış değildir. Belki 30-40-50 sorudan biri yanlıştır. Cevap kağıdı ve soruyu hocanıza götürün, arkadaşlarınıza götürün. Hepiniz hemfikirseniz yanlıştır.

Sınavda bu tarz bir soru karşınıza geldiğindeyse sakın ola ÖSYM'ye söverek vakit kaybetmeyin. Çıkınca söversiniz. Sınavda, ister kabul edin, ister etmeyin; onların doğru gördüğü cevabı vermek zorundasınız. Bükemediğiniz eli öpün, paşa paşa yapın sınavı.

Bazen hayatta "çok bilmek" de sizi sıkıntıya sokabilir. Bu tam da o anlara örnektir.

Karşınızda bir paragraf sorusu varsa ve sizden o paragraftan çıkarım yapmanız, vurgulanan düşünceyi bulmanız isteniyorsa ve siz iki cevap arasında kalıp duruyorsanız muhtemelen işin içine kendi yargınızı katıyorsunuz demektir. Bu tarz sorulara mantık, yargı katılmaz. Örnek vermek gerekirse:

"Bugün hava soğuk değil." cümlesinden hangi anlam kesin olarak çıkar?

A) Bugün havanın güzel olduğu.
B) Bugün havanın sıcak olduğu.
C) Bugün havanın güneşli olduğu.
D) Bugün havanın diğer günler kadar soğuk olmadığı.
E) Bugün havanın 20 derece civarı olduğu.

Ben bu cümleyi günlük hayatımda kullandığımda 5 şıkkın 5'i de doğru olabilir. Fakat mevzu Türkçeyi anlamaksa sadece tek şık doğrudur. Havanın soğuk olmaması demek havanın güzel olduğu anlamına gelmeyebilir, güzel hava kavramı görecelidir. Kafamızda otomatikman soğuk değil=sıcak denklemi oluşur, yanlıştır. Soğuk değil sıcak manasına gelmez. Hava 5 derecedir, 5 derece -1'lerde seyreden bir haftadan sonra "soğuk değildir" ama 5 derece hala "sıcak" bir hava değildir. Hava soğuk değil lafından hava durumunun çıkarımı yapılamaz. Ha keza sayısal değer çıkarımı da yapılamaz. Bu durumda doğru cevap D'dir. Bu sorularda cevap "net olarak anlatılan"dır, "sizin ne anladığınız" değil. Bu da iletişimin ana kurallarındandır aslında.

Şu anda içinizden "ya ama 5, -1'den sıcaktır ama ya, olmaz ki ya, hata var!" dediğinizi duyar gibiyim. Hala mı kavga ediyoruz? Tutun biraz kendinizi ve üniversitede münazara topluluklarında gösterin ikna kabiliyetinizi. ÖSYM sınavları bunun yeri değil. Yakmayın kendinizi.

3) "3 senedir kursa gidiyorum, 4 özel öğretmenim var, her ders için 10'ar kaynak aldım!"


Size kötü bir haberim var ki bu daha çok ailenizi üzecek: Üniversiteye girmek için bu kadar masraf yapmaya cidden gerek yok. Konuların anlatımlarının olduğu bir kaynak ve önceki yıllarda çıkmış soruları çözüp mantığını kavramak aslında yeter de artar bir yöntem. Hele internet çağında olduğumuz düşünülürse her yer konu, her yer soru, her yer video!

YKS'den sonra çok gördüm maalesef şu tarz yakınmaları: "O kadar para harcadık! Kursa bile gitmeyenler daha yüksek aldı."

Bu sınavlardaki başarınız masanızın üzerinde kaç kitap durduğuna, kaç kursa gittiğinize bakmıyor. Harcadığınız paraya göre puan almıyorsunuz. Elinizdekileri verimli şekilde kullanmadığınız zaman hiçbir materyalin bir değeri yok.
Sen kursa git ama arkada geyik yap, kitapları al ve pırıl pırıl bırak ya da işaretle bırak yanlışlarına geri dönme, özel hocanla akşamın bilmemkaçında çalıştıktan sonra tekrar yapma; sonra vay efendim ben niye düşük aldım?

Kafanızın içindeki şey bir beyin. Beyinin bir bilgiyi tutması için önce bilgiyi alması (görmesi, duyması, dokunması, tatması ya da koklaması) lazım. İş orada bitmiyor. Sonra o bilgiyi belli aralıklarla tekrar etmesi lazım, yoksa uçar gider. DEĞERLİ NOT: SORU ÇÖZMEK TEKRAR ETMEK DEĞİLDİR!

Polinomlar anlatılıyor. Anladınız mı diyor hoca, herkes anladık diyor. O sırada soruları çözüyor, bakıyor ki yapıyor hepsini. Tamam bitti. Sonra denemelere kadar bakmasa da olur. Sonra ilk denemede 1-2 polinomu yapıyor 1-2 yapamıyor. Yaptıklarına gururla çek işareti atıyor renkli kalemlerle, yapamadıklarını da yuvarlağa alıyor ama dönüp de bakmıyor. Sık sık diyor ki "ufff ben anlamıyom bu konuyu yaa..." daha çok soru çözüyor, daha çok yapamıyor. Bırakıyor polinom çözmeyi. Halbuki bir dönse baksa baştan, yapacak. Hatırlayacak.
Sonra gitgide unutuyor... Sınav geliyor. Kendisi orada ama polinomlar konusu yok.

Yapmayın.
1- O kadar para saçmayın, yazık.
2- Parayı saçtınızsa da bitmiyor, hakkını verin elinizdeki materyalin. (Bu kısmı ailenize de açıklarsanız iyi olur. Özellikle onlar parayı verince düdük kendiliğinden ötüyor sanıyor. Düdüğü birinin üflemesi lazım ötmesi için.)

4) "Eveett bu gece de sabahlıyorumm! Bu konu biticek 5 saatte işalla! Sabah kalkıp okula gitcem ;) "


Herkesin daha rahat çalıştığı bir zaman dilimi vardır. Gece çalışanları anlayabiliyorum, ben de gece kuşu bir insanım. Yalnız az evvel bahsettiğimiz Beyin var ya, o sizi anlamaz öyle. Sabahlamanın size birden fazla zararı var. Öncelikle yeterince uyku almamak sağlığınıza zararlı. Vücudunuzu yormuş oluyorsunuz. Instagram'a girme, Whatsapp'ta konuşma, arkadaşlarla geyik yapma, Twit atma zamanından feragat etmezken uyku vaktinden feragat etmeniz bahsi geçen Beyin'in bir süre sonra "eaaahhh yeter beahh!" demesine yol açar. Aşırı yorgunluk ve aşırı bilgi yüklemesi aynı anda gelince sonu Sürmenaja kadar gider. Sürmenaj ne diyorsanız medyatik adı Tükenmişlik Sendromu. Evet, o gerçek bir sendrom. Çalışacağım derken kendine dikkat etmeyen insanlarda görülür. Daha amiyane tabirlerle ve biraz da ti'ye alarak "Mavi ekran vermek" ya da "Mala bağlamak" da diyebiliriz. Çalışmayı bırakın, 2+2'yi gördüğünüzde bu şekil ne ki diye bakacak hale gelebilirsiniz. Örnekleri mevcuttur. İlla sizde bu kadar ağır olacak diye bir şey yok, ama sonuç olarak kapasitenizi tüketmeyin.

İkinci zarar da şu: Özellikle soru çözme olayını geceye bırakıyorsunuz. Son dönemlerde uyku tatlı geliyor sabaha karşı yatıp öğlen kalkıyorsunuz. Beyniniz gece 3'te soru çözüp sabah uyumaya alışıyor ki kötüye çabuk alışır kendisi sağolsun, iyiye ise 21 günde bile zor alışır. Tam bir troll! E sınav kaçta? 10'da. Beyin ne diyor? "E ben uyuycaktım! Uyuyim ki o zaman ben, bana ne vücudun naptığından. Zzzzzz..."

Siz sınavdasınız, önünüzde kitapçık var, çok çalıştınız soru bankaları ağladı! Ve ama beyin sınava teşrif etmiyor. Kusura bakmayın. Beyin ne isterse o olur. O yüzden alıştırın onu sabah 10'da açık ve çalışıyor olmaya. Bunun için de sınava 1 hafta kala TV'ye çıkan uzmanın "tabii erken de yatmak lazım..." demesini beklemeyin.

5) "Evde çok ses var, odam o instagramdakiler gibi değil, yeterli aydınlatma yok, yatağım kapıya bakıyor, masam dağınık... Çalışamıyorum."

Uzmanların tavsiye ettiği ideal çalışma ortamına sahip olmadığı için çalışamadığını iddia eden arkadaşları buraya alalım çünkü onlar konuyu çok yanlış anlamış.

Uzmanların tavsiye ettikleri, evet daha rahat çalışmanıza faydalıdır ama bu demek değil ki o ortam olmadı mı kesinlikle öğrenemezsin! Bunlar sadece tavsiye. Oluyorsa ne ala. Olmuyor diye çalışmayın demiyor kimse. YKS'de herkesin sınavı farklı arkadaşlar!

Sorular aynı olabilir ama kimsenin sorunu aynı değil!

Ege'de yaşayanla Marmara'da yaşayanın, Doğu'da yaşayanın derdi başka. Sen evdeki sesten muzdaripsindir, diğer evdekinin kendi odası yoktur. Kendi odam yok diye hayıflanır biri, ötekinin babası hastalanır. Babası hasta diye üzülürken biri, berikinin sevdiği vefat eder. O yas tutarken öbürü kendi rahatsızlanır. O rahatsızım derken bir başkasının evine haciz gelir evsiz kalır... Derdim burada beterin beteri var demek değil, ama var. Benim demek istediğim: Kimse için hiçbir şey idealde değil. İdeale yaklaştırmak için uğraşmalıyız, ama ideale uymadı diye çalışmayı bırakmak da hikayenin sonunu kendin yazmak oluyor. Pes bayrağını çekmek çok kolay!

6) "Full çıkarıyorum... ama 4 saat sürüyor."


TYT sizden sadece bilgi istemiyor, zaman yönetimi de istiyor, hem de AYT’den daha fazla. O süre içinde yapabiliyor olman lazım ne yapıyorsan. Süre bittiğinde senin diğer soruların cevabını biliyor olmanın bir önemi yok.

Şimdi ben bunu dedim diye önüne saati koyup her sorudan sonra kaç saniyede soru çözdüğünü hesaplamaya başlayacaklar çıkabilir. Sakın ha. Kendinize yoktan takıntı çıkarmış olursunuz. Kendim bizzat o sıkıntıdan muzdarip oldum diye 2004 Mayıs'tan beri kol saati kullanmıyorum. Her sorudan sonra ne kadar zaman geçti diye baka baka sınavı unutuyordum çünkü.

Saati koyun arkanıza. Kurun alarmını sınav süresine. O süre içinde bitirmeye uğraşın. Hedefiniz istediğiniz neti o süre içinde çıkarmak olsun deneme çözerken. (bu konuya Haziran'da geri döneceğim.)

7) "Hiç motive değilim.. İçimden çalışmak gelmiyor. Çalışmam lazım ama çalışamıyorum pff :("

5. maddenin bir başka türü.
Motivasyon dışarıdan gelen bir şey değil ne yazık ki. Bir hap değil. Motivasyon hesabı takip ederek, birilerinin gazlamasıyla olmuyor. Motivasyon senin içinden gelir. Gelmiyor mu?

Getirtirsin:
Sen çalışmak zorunda olduğun için çalışmıyorsun, orada bir anlaşalım. Üniversite "zorunlu" değil. Girmek istediğin bölümün puanına ulaşmak da öyle. O bölümde okumak zorunda da değilsin. Çalışmanın tek sebebi var: çünkü sen istiyorsun. Ya da istiyordun mu demeliyim? Unutmuşsun sanırım hedefini. Birileri hevesini mi kırdı? Hevesin bu kadar mı kırılmaya hazırdı? Peki çalışmazsan nolur? İstediğin bölüm tutmazsa nolur?

Bu soruların yanıtları seni rahatsız etmiyorsa neden çalışasın ki zaten? Ha rahatsız ediyorsa da hala çalışmıyorsan ne yapmaya çalışıyorsun? Mucize diye bir şey var mı yok mu kanıtlamak peşinde misin? Hevesini kıranların ekmeğine yağ sürmekten başka ne işe yarayacak gidip o kitabın başına oturmamak bir söyle kendine. Kendi kendinle konuş!

Şimdi bir de çalışıp başardığında neler olacağını düşün! Yerleştirme sonucunu gördüğün anı düşün. Okuldan içeri kayda girdiğin günü... Kimseye kapak olsun diye yapma bunu, içindeki "motivasyonum yok" diyen sese kapak olsun diye yap.

O masaya otura otura öğk geldiyse al kitabını, öğk gelmeyen bir yerde çalış konunu. Öğrenmek için de değil, öğretmek için çalış. Öğrendiğini anlat! Bildiklerin hakkında konuş! Kimmiş o yazar? O formülün sonucunda neye ulaşılıyormuş? Bizim buranın ikliminin bize faydası neymiş? O savaştan sonra nolmuş?

Bunların cevabını kendine var. Çünkü seni motive edecek olan şey, senin kendi içinden gelen cevaplar; Güneş doğarken çekilmiş resmin üstüne yazılmış "Sen sessizce çalış, sesi başarın çıkarsın!" yazısı değil. Onlar güzel, onlar da senin içindeki ses uyansın diye var, ama sen izin vermedikçe like işareti koyduğun bir posttan öte değil hiçbiri. Cevap sende... İçimizde içimizde hepsi içimizde. :)

Bir dakika... Hedefin yok mu? YKS geçsin de sonra düşünürüm diyordun ve YKS geçti mi? Aşağıya alayım seni ben...

8) "5 sınavın 5'ine de giricem. Artık hangisi yüksek gelirse ordan tercih yaparım!"


Emin değilim ama galiba Konfüçyus'un sözü: "Her yere sığ çukurlar açarak su bulamazsın. Tek yere derin kuyu açman lazım." Buna benzer bir şeydi.

Bu hayatta özel olarak yapmak istediğin hiçbir şey yok mu? "Yatarak para kazanmak istiyorum." diyorsan bile çözümü var! NASA 3 ay kalkmadan yatarak yaşaman karşılığında para ödüyor. Daha 1-2 ay evvel çıktı haberi. Bu da bir hedef!

Hedef dediğin şey illa ki "Ben doktor olacağım" demek değildir ki! Hayattan ne istediğini bilmektir. Nasıl yaşamak istediğini, ne olmazsa yaşayabileceğini ve ne olmazsa yaşayamayacağını. Nelerin seni mutlu ettiğini, nelerin bunalttığını bilmektir. Ve emin ol hepsine uygun bir çözüm var. Hayatın neresinde olursan ol bir çözüm var. O çözümü ne kadar çabuk ararsan o kadar çabuk bulur, vakitten tasarruf etmiş olursun.

5 sınavın 5'ine de çalıştığın sürede 2 sınava çalışarak o sınavlarda gerçekten iyi bir puan alabilirsin. Onu geçtim, bir insanın belirli becerileri, yatkınlıkları ve yetkinlikleri vardır. Herkes her şey olamaz. Şu an 600-800bin işsiz üniversite mezunu varsa bunun en büyük sebeplerinden biri puanın tuttuğu bölüme girme anlayışıdır.

Öylesine bir bölüme giren kişi öylesine okur. Öylesine okuyan kişi ne yazık ki iş mülakatlarında ya başarılı olamaz ya da öylesine alınır işe, üstüne yatırım yapılan çalışanlardan olmaz. Öylesine çalışır, öylesine yaşar.

Yaşamakla mutlu yaşamak arasında; bir yere girmekle başarılı olmak arasında da dünyalar kadar fark vardır. Nereye gittiğini bilmeden yürüyen biri, varış noktasının neresi olacağını bilmez. Belki de durması gereken yeri geçer gider, belki tam tersi istikamette gider. Durup da "hah burası işte, geldim!" diyemez ki...

O hedef belirlensin artık. Hedefi tercih dönemine bırakmayın. Çok zorlanıyorsanız benim işim zaten hedef belirlemenize yardımcı olmak. Benimle irtibata geçin, koçluk alın, rehber hocaya gidin, internetten bakın, ama o hedef belirlensin.

Yorumlar