Hazırlık sınıfı, yurdum öğrencisi tarafından oldukça yanlış anlaşılan bir sene gibi geliyor bana. Onlar yanlış anlıyor çünkü her zaman olduğu gibi her kafadan çıkan sesler var. Gereksiz diyenler var, sene uzatma sakın diyen aileler var, senelerce İngilizce gördün hazırlığa ne gerek var diyenler var, bir de İngilizce bilmezsen ölürsüncüler var. Haliyle yine kafalar karışık.
Hazırlık nedir? Hazırlık senesi yoğunlaştırılmış bir İngilizce öğrenme senesidir (ya da bazen Almanca, Fransızca... Özünde yabancı dil öğrenmek için vardır.) Öncelikle, bir yer sizi “Hazırlamak” için yahut öğretmek için varsa zaten sizin BİLMEDİĞİNİZİN farkındadır. Hazırlık sınıfından evvel İngilizce kursuna gitmek, eve temizlik yapacak kişi gelmeden evvel evi temizlemeye benzer. Daha da beteri, siz ortalığı temizleyeyim derken daha da batırabilirsiniz. Bırakın insanlar işlerini yapsınlar.
Eğer bir okulda zorunlu hazırlık varsa, merak etmeyin babasının hayrına konmamıştır o zorunluluk. Amaç sizden daha fazla para almak filan da değil. Zorunlu hazırlık demek, üniversite dersleri arasında tamamen İngilizce işlenecek dersler var ve İngilizce bilmeyen biri bu derslerden anlamaz, geçemez demek. Size İngilizce öğretme çabası ise yazın tatilde gördüğünüz tursitlerle arkadaş olun diye değil.
İngilizce bilmek, İngilizce okuyabilmek, yazabilmek, duyduğunu anlayabilmek ve konuşabilmek Dünya üzerinde üretilmiş ya da düşünülmüş çok daha fazla şeyi idrak etmek, o bilgiyle buluşabilmek demek. Bu ne anlama gelir? Daha evvel hiç haberiniz olmayan, Türkiye’de hiç bahsi geçmemiş şeylerle buluşmak! Sadece bilim bilgisi olarak düşünmeyin bunu. Farklı espriler, farklı müzikler, farklı makyaj tüyoları, farklı motivasyon şekilleri... Türkçeye çevrilmemiş öyle çok şey var ki! E bu kadar farklı şeye denk geldiğinizde haliyle ufkunuz da genişliyor. Bambaşka hayatlarla birlikte, değişik düşünce yapılarıyla da karşılaşıyorsunuz, kendi düşünce yapınız da bununla şekilleniyor. Düşünün: Düşünce yapısı ve ufku bizim sınır kapılarında biten biri mi olmak istersiniz? 80 milyon kişiyiz. Ne farkınız kalacak?
Lakiiinn... Hazırlık sınıfına dershane gibi bakacaksanız, derslere girip çıktıktan sonra ödevleri bitirecek ve orada bırakacaksanız hiiiç gitmeyin daha iyi. Çünkü İngilizce öyle öğrenilmiyor. Öğrenilseydi zaten şimdiye dek okulda gördüğünüz İngilizce dersleri yeterdi. Ortalama 1000 saate yakın İngilizce dersi veriliyor ülkemizdeki okullarda. Sonuç ne? Hello’dan öteye giden pek yok.
Ne lazım? Dil dediğimiz şeyin amacını anlamak lazım. İçine girmek, elimizi kirletmek, mıncıklamak lazım! Hani hocaların bir tabiri vardır “Kafa göz yara yara da olsa konuşmak.” diye. Evet, aynen öyle, kafa göz yara yara yani “Ay yanlış oldu. Vay grameri neydi?” demeden cümle kurmaya, kendini ifade etmeye çalışmak lazım. Tıpkı 1-2 yaşlarında bir çocuğun konuşması gibi. Nasıl ki 2 yaşındaki bir çocuktan ekonomi üstüne düzgün bir beyan bekleyemezseniz, sizden de İngilizce öğrenme noktasında bir anda öyle bir seviye beklenmiyor. Beklense de olmaz zaten. Emeklenmeden yürünmez.
Hazırlık sınavını geçeyim de sene kaybı olmasın yahut bir üst kurdan başlayayım derken kendi geleceğiniz için çok büyük bir kötülük yaptığınızın farkında olun. Kendi başınıza çat pat ezberlediğiniz şeyler hazırlık sınavına dek kalsa da sonrasında uçacak. Uçtuğu zaman karşınıza İngilizce bir şey geldiğinde anlamayacaksınız. Anlamayınca sevmeyecek, hatta belki korkacak ve kaçmaya çalışacaksınız. Bu bütün hayatınızı etkileyen bir travma haline gelecek ve nihayetinde “Ben öğrenemiyorum, ben anlamam, beceremem” diyeceksiniz. Bu sizden koca bir dünya bilgiyi, belki bir işi, bir terfiyi hatta hatta hayatınızın aşkı olabilecek bir insanı götürecek! Değer mi?
Gerçek bir öğrenmenin ilk kuralı bilmediğinin farkında olmaktır. Bilmediğin şeye bahaneler uydurma. “Ben okuduğumu anlıyorum da yazmaya gelince tıkanıyorum.” “Şöyle olsa yaparım da... İşte...” Gerek yok bunlara. Biliyor musun? “Hayır bilmiyorum.” Bu yeter.
İkinci kural: Öğrenmeyi istemek ve öğrenince ne olacağının farkında olmaktır. Öğrenirsen sınıfı geçersin diye İngilizceye dalınmaz. Yeterli bir sebep değildir o zahmet için. Daha hayati sebepler geliştir hatta de ki mesela “Şu en sevdiğin şarkıcının şarkı sözlerini anlayacağım, şu memlekete gideceğim, şu kitabı orijinalinden okuyacağım...”
Üçüncü kural: Korkma, kendini korkutma! Dil konuşma olayını bir özgüven savaşı haline getirme. Emin ol hiçbirimizin umrunda değil senin neyi yanlış telaffuz ettiğin. Umrumuzda değil İngilizcen. Öğrenmezsen de öğrenme bize ne? Bana bir zararı yok ki senin öğrenmemiş olmanın. Seni kimse daha az ya da çok sevmez. Congratulations kelimesini doğru okuyamadı diye dalga geçtiğin insanlardan biri olmaktan korkma, onlar cesur ve deneyen insanlar. İlk sefer yanlış okur, biri düzeltir ve o saatten sonra doğru okur oldu bitti. (Kongracıleyşıns diye okunuyor. Söylemesi zor diye Amerikalılar bile “Kongrets” diyip bırakıyorlar.)
Ve son kural: Önce kendi dilini bil! Biz daha kendimizi anadilimizde ifade edemezken onun yabancı karşılığını bulup da nasıl ifade edelim? Yahut “-ly” eki adverb (zarf) türetmede kullanılır dendiğinde, zarf kelimesi aklına “Fiili niteleyen kelime” gibi bir tanımdan öteye geçmiyorsa, ne zaman kullanılır, ne anlam değişikliği yaratır hiç buna girmemişsen İngilizcesine nasıl giresin? Kendi dilini 200-300 kelimeden ibaret konuşan biri sonradan gelen bir dili kaç kelimeyle konuşabilir? En sık olan şeylerden biridir, İngilizce bir kelime görürsün, Türkçe anlamına bakarsın ve Türkçe karşılığının da anlamını bilmiyorsundur. Çift katmanlı bir öğrenme gerekli demek ki. Önce kendi dilinin anlamını bil, sonra o anlamın karşılığını bil. Anlam demek sözlükteki tanım demek değil. O kelimeyi senin anlatma şeklin demek.
Özet: İngilizce, ufkunun genişlemesi için lazım. Ama sen İngilizceyi zorunlu bir ders, geçmen gereken bir sınavdan ibaret gördüğün sürece öğrenemezsin. Böyle görerek gideceksen gitme hazırlığa, düz yurdum insanı ol, konuşabildiğince kendi dilinin sınırlarında kal. Yok, İngilizce öğrenmenin senin için hayati bir anlamı varsa, o zaman da korkma ve dal! Önden kendim öğreneyim çabasına da girme, bırak öğretmenler öğretsin sen de öğretilenin üstüne kendin koy. Everything’s gonna be alright! ;)
Yorumlar