Dershaneler Kapanıyor!

İşbu yazı, sade bir vatandaşın iç dökmesinden öte bir şey değildir. 


- Yasası 2 sene önce çıkan, yani kapanacağı 2 sene önce zaten kesinleşmiş olan dershanelerin kapanacağını duyanların şaşırmasına ve yeni bir habermiş gibi yapmasına şaşırıyorum.


- Dershane kültürü 1970’lerde, üniversitelerin merkezi sınav ile öğrenci almaya başlamasından sonra başlamış. Amaç okulda verilen eğitime destek olmakmış. 80’ler ve 90’larda dershanecilik patlıyor resmen. Her yerde büyük küçük dershaneler açılıyor. En büyükler koleje dönüşüyorlar. Resmen Türkiye eğitim sisteminin bir organı haline dönüşüyorlar. Zihinlerde lise ayrı işleve, dershane ayrı işleve sahip algısı oluşuyor. Dershane hızlı, dershane hap bilgi, dershane yıllar içinde verilen müfredatı 1 seneye sığdırıyor ve dershane olmadan üniversiteye hazırlık mümkün değil gibi bir algı bu! İnanılmaz da bir rekabet var, çünkü işin içinde para var. Her yıl brandalar hazırlanıyor. Öğrenci memnuniyeti filan değil, önemli olan “BİZ BU SENE ŞU DERECELERİ YAPTIRDIK ŞU TIBBI BU HUKUKU KAZANDIRDIK!” Evet öğrenci yapmadı, BİZ yaptık! Diğer dershanelere değil bize gelin! Biz en iyisiyiz! (İnsanlar 2 şey için kesenin ağzını düşünmeden açarlar: 1) Sağlık 2) Çocuklarının geleceği) 


- Rekabeti başlarda artıran şey alanında meşhur olmuş olan hocalar. Zamanla kendine alanında ün yapmış, kimi devletten emekli öğretmenler dershaneler tarafından kapışılıyor başta. Hatta bu hocalarımız da kendi yollarını kendi dershanelerini ya da yayınevlerini açarak, soru kitapları yazarak buluyorlar. Galiba eğitime eşitlik getirme anlayışları buymuş. Bilmemne lisesinin 20 yıllık süper hocasından o liseye girememiş olanların da parayı basıp ders dinleyebilmesi eşitliği. Şahane evet. Ama herkese yetecek kadar da ün salmış başarılı hoca yok. İşin bir de “Diğer hocalar” kısmı var. Kimi stajyer olarak, kimi düşük saatlik ücretlerle çalışan genç öğretmenler. Bazen haftanın 7 günü çalışan, günde 12-13 saat çalıştırılan kişiler. Genelde KPSS ile atama beklerken işsiz kalmamak adına mecburen bu derhanelerde çalışmak zorunda kalanlar... Yani meselenin istihdam-ekonomi boyutu...


- En son bizzat şahit olduğum durum şu: Sınavda derece yapması beklenen öğrenciyle anlaşma yapılıyor. Öğrenci derslere gelmek zorunda değil. Sadece derece yaptığında dershanenin atkısını takıp basına ve gereken yerlere “Bu dershane ile hazırlandım.” deme karşılığında “Burs” teklifleri veriliyor. Burs olarak telaffuz edilen rakamlar, yukarıda bahsi geçen diğer hocalar grubuna ödenenlerin epey bir misli. Araba, bilgisayar ev kirası ödemek de teklifler arasında. Öğrenci-Eğitimci ilişkisi gitmiş yerine bir sponsorluk anlaşması gelmiş. Derece gruplarına özel ilgi var çünkü onlar brandayı süsleyecek. (Halihazırda derece yapacağı belli öğrencilerin grubundan bahsediyorum, kendi kendine çalışmak yerine dershaneye para verip yazılmışlardan değil. O tayfa iyice kaymak tayfa dershane için. Hem parasını alıyor hem kendi reklamını yaptırmış oluyor. Bundan daha tatlı ne olabilir?!) Peki o brandalardaki isimleri görüp bir umut senetler imzalamış ailelerin orta ya da düşük seviye çocuklarına ne oluyor? Anadolu’nun her köşesinde açılmış vasıflı vasıfsız üniversitelerde neyi niye okuduğunu bile idrak etmeye fırsatı olmadan vize final geçmeye çalışanlar, memurluk sitelerinin forumlarında atama azlığından yakınan ve hashtaglerle sesini duyurmaya çalışanlardan oluşan bir derya. Onlar ki “Severek yapmak” olayını hiç tadamamış, tatmasına izin verilmemiş ve hayata resmen savrulmuş bir kalabalık. 

Burada dershaneler şeytan, üniversiteler bilmem ne demeye çalışmıyorum. Bu el birliğiyle oluşturulmuş (arz-talep) bir sistem ve bunlar da sistemin dişlileri. O sistem dişlileri arasında da benim ülkemin gençleri on yıllardır çiğneniyor demeye çalışıyorum. (Ki onlardan biri de bendim. Kanımca ucuz yırtanlardanım.) 


- Puanı yüksek öğrencilere tercih yaptırılırken öğrencinin isteği kabiliyeti değil, hangi okul ve bölüm brandada daha çok göz doldururun düşünüldüğü bir ortam. Puanı yüksek her MFciye tıp (ya da elektrik elektronik mühendisliği), her TMciye Hukuk... Bu size mantıklı gelebilir, de bir sonraki senenin taban puanlarını o seneki tercih sonuçları belirliyor. Hangi okulun, hangi bölümün en yüksek puanlı olduğunu hep bu tercihler belirliyor. Yurdum sıradan öğrencisineyse “Hee bunun puanı daha yüksekse demek ki bu daha iyi bi şey.” diyerek tercih formunu doldur(t)mak kalıyor. Benim mezun olduğum yıllarda Bilgisayar Mühendisliği en yüksek puanlı bölümdü çünkü bir söylenti başladı “Geleceğin mesleği” diye... Senelerce üst üste sınav birincileri mühendis oldu. O uygun görüldü. Umarım girenler sevmişlerdir. Çünkü sevmeden, sırf geleceğin mesleğiymiş dendi diye tercih eden nesildaşlarım arasında işsiz kalan da çok oldu. Çünkü neymiş? Geleceğin mesleği demek o mesleği okuyan herkes iş bulur demek değilmiş. 

Neyse konudan saptım. Ne diyorduk? Dershaneler...


“Dershaneye gitmeden nasıl üniversite kazanacaksın ki?” gibi bir soru var bugün.

“Bizim durumumuz iyi değil, ailemin dershaneye yollamaya gücü yok.” diyerek kendini 1-0 geride hisseden öğrenciler de var, istemediği bölüme razı olmak durumunda kalanlar da.

Ve seneye dershane diye bir şey olmayacak. Oysa seneye de insanlar üniversiteye girebilecekler! O zaman çok merak ediyorum “Dershanesiz olmaz.” diyenleri.

Ayrıca “Eğitimde eşitsizlik yaratır, parası olan özel ders aldırır olmayan öğrenci ne yapsın?” gibi bir yorumda bulunmuş bazı sözde eğitimciler. Sanki dershaneler ücretsizdi, hayır işi yapıyorlardı gibi! Bu ülkeye en büyük eğitim eşitsizliği kaynağıydı ki dershane zaten! Sadece eğitim eşitsizliği yaratmış olsa ne ala! Ezberci eğitim dediğimiz hap bilgiyi, soruya yönelik ders anlatımını, bilgiyi yorumlamak yerine “Test tekniği” denen şeyi hayatımıza sokan; okulu gereksizmiş gibi gösteren de ta kendileri... (Bana bir senede kaç öğrenciden “Liseyi açığa alsam, dershaneme tam gün devam etsem n’olur?” sorusu geliyor bilseniz...)


Şahsi düşüncem, bugün Youtube ve internet siteleri sayesinde eğitimde eşitsizliğin son 30 yıldaki en düşük seviyesinde olduğu yönünde. Şırnak’taki öğrencimle İstanbul’daki öğrencim aynı matematik hocasını dinliyorlar. Kendilerine uygun tarzda ve seviyede anlatan hocalar arasından seçim yapma şansları da var. 

Buna ek olarak halk eğitim merkezlerinde ve okullarda da (aslında gerek olduğu için değil, toplum öyle lazım sandığı için de olsa) sınav destek derslerinin veriliyor olması da bir artıdır. 

8. Sınıfta ağlatılarak TEOG’a çalıştırılıp, dershanelere yollanan ve Anadolu/Fen lisesi kazansın diye dua edilen öğrencilerin 11-12. sınıfta temel liseye geçmesi saçmalığı da son bulmuş olacak. 


Annemin öğretmenlerinden olan Sıtkı Alp’in (Arı Dershaneleri, Arı Koleji, Çankaya Üniversitesi kurucusu + ÖzDeBir kurucularından) kendi kitabında yazdığına göre, dershanecilik iyi niyetle başlamış bir şey. Fakat bugünkü geldiği noktada (dikkatinizi çekti mi, olayın siyasi boyutundan filan hiiiç bahsetmedim bile) artık eğitim sistemine verdiği zarar yadsınamaz hale gelmiş bir kültür. Kurtulması zor olacak bu kültürden, ama bir yerden de başlamak gerekiyordu. Umarım her şey eğitim sistemimiz için çok daha güzel olur bundan sonra. 

Ve dershaneler gidince ne olacak diye panikleyen canotlarım, hiç paniklemeyin. Kendiniz yapabilirsiniz. Her tür materyal ve koşulunuz var artık. Hocalarınız internette, kitaplar adrese teslim satılıyor. İlla bir koçtan yardım almanıza bile gerek yok. Kendi kendinizin de koçu olabilirsiniz. Üniversiteye GİRMENİZİ (üniversite kazanılan değil girilen bir şey) sağlayan şey ne dershane, ne belli bir hocanın videosu kitabı, ne de renkli kalemler ve özel hocalar. Olay tamamen sizin neyi ne kadar şevkle, istekle yaptığınızla alakalı. Şevkiniz varsa en zora bile çözüm üretirsiniz. Şevkiniz yoksa en kolaya bile bahane bulursunuz. Bu hayatın her noktasında ve dünyanın her yerinde her durum için böyle. 


Yorumlar

Ayse dedi ki…
Blog yazılarınızı çok faydalı buluyorum. Tebrikler.
Unknown dedi ki…
tam olarak düşündüklerimi yazmışsınız teşekkürler
Şevval dedi ki…
Kesinlikle Seray abla bu sene dershaneye gittiğime o kadar çok pişmanım ki üniversiteye hazırlanışımın ilk senesindeyim okulumuzun yeterince 12lere alaka göstermemesinden ve sınıftaki gevşeklikten dolayı açık liseye geçtim herkese tavsiye etmem orası ayrı hastalığım dışındaki günlerde kütüphaneyi aksatmadım ama 6 7 kişi açığa geçtik şu an kütüphaneye ders çalışmaya gelen 3 kişi kaldık (ilk başlarda herkes her gün geleceğiz diyordu) neyse devam edeyim açık liseye geçmemle birlikte her günüm bana ait oldu dershaneye 2 gun gidiyorum (sadece matematik) ve bana hiçbir şey katmadı ben kendim evde video açıp izlemesem asla soru çözemem eğer dershaneye gitmiyorum bu yüzden kazanamam diyenler varsa bir şey kaybetmiyorlar senin de dediğin gibi dershaneler derece öğrencilere çalışıyorlar örneğin benim gittiğim kurumda sayısalcılar daha cok önemsemiyor bu şikayetimi dile getirdim inkar ettiler ailemden utanmasam tümden dershaneyi bırakmayı düşünüyorum bana faydadan çok zararı var vakit kaybı öğrenciler kendini keşfetmeli bizim başkalarına gücümüz yetiyor ama kendimize gelince kem küm ediyoruz bahaneler bizi bir yere götürmüyor :/