Koronasız Günlere Kadar...



Nasıl da bir anda gelip hayatımızın ortasına çöktü bu meret dimi? Aman geliyor, aman geldi, aman önlem aman test şu bu derken geldiğimiz noktada 18 adet teşhis, bolca karantina altında insan, kapalı okullarımız, uzaktan eğitim tartışmalarımız, boşalan market raflarımız var. Görünen o ki bir süre daha böyle devam edeceğiz. Bu yazıyı bir tavsiye yazısı olarak yazmayacağım çünkü hayatımda ilk kez yaşadığım, ilk kez deneyimlediğim bir şey hakkında ne tavsiye edebilirim? Sadece düşüncelerimi ve kendim ne yapmayı düşündüğümü yazasım geldi. Epey de boş vaktim var malum... Okursanız ne mutlu. 

- Öncelikle şu tedbirlere bir açıklık getirmek istiyorum. Evrim Ağacı’ndan er ya da geç virüse maruz kalacağımı öğrendikten sonra “Neden bu kadar aceleyle tedbir alıyoruz ki o zaman? Olalım kurtulalım?!” diye düşünürken şu grafiğe denk geldim:

Bir aydınlanma geldi bunu görünce. Çok mantıklı. Tedbirler alınmadığı takdirde, geometrik bir hızla yayılan virüs sayesinde bir anda çok fazla kişi hastalanacaktı. Sorun çok fazla kişi olmasında değil, bir anda olmasındaydı! Çünkü birçok kaynak gibi hastane kapasitemiz de kısıtlı. Sınırlı sayıda yatak, sınırlı sayıda doktor, sınırlı miktarda malzeme ve ilaç var. (Kıtlık değil bu, üretim hızı bu kadar.) Dolayısıyla bir anda çok kişi hastaneye hücum ederse (İtalya’daki gibi) hastaneler herkesi tedavi edemeyecek ve hasta seçmek zorunda kalacak. (İtalya’daki gibi) 
O zaman geciktirmek lazım virüs kapma olayını. E n’apcaz? Önlemleri biliyoruz işte: Elini yıka, elini yüzüne götürme, kolonyalan, temiz ol. Ama en önemlisi ORTALIKTA DOLAŞMA! EVDE OTUR! 

5 yıldır evden çalışan biri olmama rağmen, üstelik evden çıkmayı da çok seven biri de olmamama rağmen böyle tepeden inme “ÇIKMAYACAKSIN!” denince bir kısıtlanmış hissetmedim mi? Hissettim. Panik olmadım mı? Yoo oldum. Ama baktım bu iş böyle gitmiyor, e daha komple karantinada da değiliz, sadece birazcık yaşam alışkanlıklarımı değiştirmeye karar verdim. Bir de evde olduğum süreyi güzel geçirmeye karar verdim. 

- Güzel dedim bak. “Verimli” gibi ikinci bir zorlayıcı kısıtlayıcı tabir kullanmadım. Yeterince kısıt var çünkü şu an. Çıkmayacaksın evden diyor, daha ne kısıt olsun?! Ve mevzu bir sağlık mevzusuysa ben artık bir yeri-bi şeyi değil kendimi düşünürüm aga. Önce ben! Önce ben mutlu olayım, mutlu olayım ki psikolojim çökmesin, psikolojim sağlam olsun ki bağışıklığım güçlü olsun. Ölümlü dünya sonuçta, nereye yetişmek için acele edeyim ki? Verim kelimesi bana sürekli olarak planlı olmayı, vakitlice iş görmeyi çağrıştırıyor. Al bak 1 ay önce plan yaparken bugün evde olacağımı biliyor muydum? Bilmiyordum. Yarın dersim olması, benim de onun için makale okuyup o makale hakkında tartışma yazısı hazırlamam lazımdı. Görüşmelerimi de aradan çıkarmam lazımdı falan... N’oldu? Yalan oldu. Planlar insan icadıdır, düşünceden ibarettir ve her düşünce gerçek olacak diye bir kaide yoktur. 

- Peki ne yapacağım ben? Biraz yayacağım doğru. Kasmayacağım, salacağım. Süre oldukça uzun ve kasarsam daha çabuk sıkılacağımı biliyorum. Sıkılmayı minimuma indirmek adına hiçbir şeyi aceleye getirmeyi düşünmüyorum. Yanisi: Ne yapacaksam zamana yayarak yapacağım. Zamanım var. 

- Dışarıda yapmaktan hoşlandığım ne varsa onun evde bir muadilini geliştirmeye çalışacağım. Zorluklar ve kısıtlamalar insani yaratıcılığı ve üretimi çok teşvik eder. Teknoloji dediğimiz her şey (insanın icat ettiği her şey) belli bir kısıtlamayı aşmak adına ortaya çıkmıştır sonuçta. Şu an aklıma kahve geliyor. Dışarıda kahve içmek benim deşarj olma yöntemimdi, evde kendime kafe benzeri bir köşe kurmayı düşünüyorum. Herkesten izole, müzikli. Balkonum bu işe yarayabilir. Soğuk olan günlerde de yatağımla duvarım arasındaki boşluğa yastıklarımı atıp kulağıma da kulaklıklarımı geçirip öyle kahvemi içeceğim. 

- Zamansızlıktan ertelediğim şeyler vardı hep. Al bana zaman! Okumak isteyip de okuyamadığım, izlemek isteyip de izleyemediğim şeyleri listeledim. Sıradan onları bitirmek istiyorum. Gittiği yere kadar.

- Okuldan komple kopmak, şu zamana dek öğrendiklerimi unutmak istemiyorum. Sonuçta öğrenmek istediğim şeyler olduğu için o okula girdim ben! Ve sonuçta geri döneceğimi biliyorum. Döndüğümde bomboş bir teneke gibi gitmek beni çok mutsuz eder. O yüzden aceleyle olmasa da arada AÖF videoları, ders kitaplarım ve dönem başında verilen makalelerimi okumayı düşünüyorum. Hatta okuduklarım üstünden hocaların istediği yazıları da yazacağım. Farkı: YETİŞTİREYİM DE PUANIM KESİLMESİN düşüncesi olmadan, rahat rahat yapacağım bunu. Normalde yarına okuyup yetiştirmem gereken şeyi artık çarşambaya yazsam da olur. Oh. 

- Hala komple karantinada değiliz. Havanın da izin verdiği ölçüde doğaya çıkmak, yürüyüşlerimi yapmak istiyorum. Bu gerçekten bana özgür, huzurlu ve sağlıklı hissettiriyor. Başımı alıp yürüyüp gitmekten güzel bir şey yok. Hala serbest oluşunu anı biriktirip komple yasaklanması durumunda “Çıkmamıştım keşke çıksaydım” dememek için kullanacağım. (Gerçi Ankara’nın havası hiç belli olmuyor. Dün tişörtle bisiklet sürecek hava vardı bugün kar yağdı. Garip memleketim benim.)

- Ev içi hobilerim var: Yeni tarifler bulmak (böyle yazınca havalı görünebilir. Yaptığım tek şey “Buna bunu koysam tadı nasıl olur ki?” deyip denemek), şarkı listeleri hazırlamak, eşyalarımı düzenlemek, kendime maske yapmak oje sürmek, eski fotoğraflara bakıp nostalji yapmak, yazı yazmak, resim yapmak... 
Ev içinde egzersiz de yapmaya başlasam iyi olur ama bu konuda kendime inanmıyorum. Ev içinde egzersiz olayını sevemedim hiç. Ev yaymak için benim kafamda. Bakalım ilerleyen dönemde olacaklara göre karar vereceğim.

- Kızmamak ve daha rahat olmak. Sürekli korona haberi okuyup “Neden böyle yaptılar neden şöyle yapmadılar” diye sinirleniyordum. Artık salmaya karar verdim. Niye mi? Şu an sadece ben değil, herkes bir şeyler düşünüyor. Ve şu an kararları veren otoriteler de ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyor. Herhangi kararı da gıcıklık olsun birileri zarar görsün diye almıyorlar. En iyi olduğuna inandığımız yerlerde bile birçok hatalı karar verilmedi mi? E verildi çünkü otorite de olsa insan insandır. Kendimi (mantık çerçevesinde olduğu sürece) onlara bırakmaya karar verdim. Yap deneni yapacağım, yapma deneni de yapmayacağım. “Ama şöyle olsaydı ama böyle yapılsaydı”yo düşünerek kendimi yıpratmak istemiyorum vallahi. Biraz kaderci yaklaşmaya karar verdim. Çünkü ben kızınca bir şey değişmiyor ki... 

- Biraz sosyal medya detoksu da yapasım var. Komplo teorisi, whatsapp’tan gelen -mış -muş’lu gönderiler ve ses kayıtlarından bıktım. Germek dışında bir şey yapmıyor. Eski insan gibi yaşamak istiyorum. Nasıl yaşar eski insan? Kendi çevresinde olup biteni görür ve duyar sadece. Elin memleketinde ne olduğunu, bilmem hangi şehirde kimin ne düşündüğünü bilmez çünkü nereden bilsin? Hayat yavaş ve sakindir. Gördüğü kadar insan bilir. Bu sosyal medyanın olduk olmadık her düşünceyi, her bilgiyi, her haberi burnumdan içeri sokmasına engel olmayı seçiyorum. Mağara devricilik oley! (Tamam mağara olmasa da 1900’lerin başı olsun. Yeterli.)

- Benim işim devam ediyor bu arada. Yani koçluk görüşmelerine devam. Zaten telefonla yapıyoruz. Sadece maddi olarak değil, sosyal olarak da faydası oluyor bana. Sizin sesinizi duymak, sizlerle konuşmak bana aşırı iyi hissettiriyor. Yeri geliyor gülüyoruz, yeri geliyor dertleşiyoruz, paylaşıyoruz ya hani... O çok değerli bence. Herhangi biriyle olan paylaşımımdan ziyade öğrencilerimle olan paylaşımım beni aşırı mutlu ediyor. Daha samimi, daha içten ve gerçek bence. (Normalde telefonla konuşmayı hiç sevmiyorum, mevzu siz olunca saatlerce konuşabiliyorum!) 

Böyle işte. Yapılacak çok bir şey yok. Sorumluluklarımı mümkün mertebe aksatmadan ama kendimi de çok sıkmadan bu enteresan dönemi yaşayıp deneyimlemeyi düşünüyorum. İleride küçüklere anlatacak ilginç anılar olarak görüyorum. Hasta da olabilirim, sevdiklerim de olabilir. Farkındayım. Olmamak için elimden geleni yapacağım ama panikle değil, doğal gidişata uygun biçimde. Belki mezuniyetim gecikecek, ne yapalım, geciksin. Annemin de siyasi olaylar yüzünden okulu kapanmış o da bir sene geç mezun olmuş. Demek ki olabiliyor. Yapacak bir şey yoksa sürekli bunları düşünüp kendini bunaltmanın bir manası yok. Yeri gelince de salmak gerek... Hayat böyle. Sen plan yaparsın, zaman o planı bozar ve sen başkasını yaparsın. Bu esnada yaşanan şeye de hayat denir. :) 

Herkese sağlıklı ve keyifli günler dilerim. 

Yorumlar

Ezgi dedi ki…
Okullar bu sene bir daha açılmazsa düşüncesini kafamdan atabilirsem ben de dediğin gibi şeyler yapmak istiyorum. Uygulamaya dayanan bir bölüm okuyorum ve uzaktan eğitime geçsek bile ileride mesleğimde en sık kullanacağım pratik şeyleri sadece teorik görmüş olacak olmak korkutucu:( yazın da stajım vardı o ne olacak endişeleniyorum dizi film izlerken kitap okurken bile bunlar aklımda! Keşke kaçabilsem bunlardan
Adsız dedi ki…
Sevgili Ezgi, aynı durumdayız. Bölümüm uygulamalı ve yazın stajım vardı. Staj işlemlerinin yeni bir gelişmeye kadar durduğunu söylediler bugün. Başta çok panik oldum ama en fazla biraz okulumuz uzar. Onun dışında hiçbir şeyden geri kalacağımızı düşünmüyorum zira bu işleri düzenleyenler de olan biteni görüyor. Bu garip durum sadece sen ben değil hepimiz için aynı, buna göre düzenlenecektir her şey. Gerçekten de hayat plan yapmaya gelmiyor...
Ezgi dedi ki…
Çok haklısın, mutlaka bir çözüm bulunacaktır ama belli koşullarda olunca endişelendiriyor. Senin de öyledir belki, bu sene tedavi yöntemlerini öğreniyoruz ve uygulamalı öğrenince bile kendimiz denemeden çoğu şey oturmuyor. Uzaktan eğitime geçilip de böyle olacak yapacak bir şey yok denmesinden korkmuyor değilim :D staj için çok hevesliyim bölüme başladığımdan beri, tam geldi dedim bu çıktı şimdi de bakalım daha neler çıkacak :) umarım her şeyin en iyisi olur ülkemiz ve hepimiz için