Garip bir zamandayız. Sizin yaşlarınızdaki halimi düşünüyorum da... Çoğunuz benim o yaştaki halimden daha donanımlısınız. En azından dünyada olup biten hakkında daha fazla bilginiz var. Bu iyi mi kötü mü ondan emin değilim işte. Bilmek iyidir ama bilginin veriliş şekli, yoğunluğu, sıklığı dolayısıyla epey bir gelecek kaygısı esiyor havada bu ara.
Korona sağ olsun, eve kapanmış durumdayız. Dışarı çıkarken bile içimiz eskisi gibi rahat değildi, şimdi yine hiç çıkmamamız gerekiyor. Zaten çıksak gidecek yer kalmadı. Enflasyon bilmem kaçlarda, işsizlik yürümüş gitmiş durumda. Bunların hepsini haberlerde, sosyal medyada göre göre DÜNYANIN SONU GELİYOR GALİBAAA!! paniklerine giriyorsanız zaman zaman, emin olun yalnız değilsiniz. Ve üstelik, yetişkinlerin bile adapte olmakta zorlandığı bir zamanda, hayatın heyecanlı kısmına yeni başlamış olan sizler için durum daha da karanlık görünüyor olabilir. Aslında değil de...
Malumunuz ben Sosyoloji okuyorum. Son sınıf oldum artık, bu sene mezun olmayı bekliyorum. Son dört senemiz özellikle Sanayi Devrimi ve sonrasında dünyada olup bitenleri öğrenmekle ve analiz edenleri okumakla geçti. Belki de bu sebepten içim insanların geneline göre daha rahat. Yahut tamamen benim iyi niyetli umutvarlığım da olabilir, inanın kesin olarak hiçbir şeyden emin değilim. Sadece düşündüklerimi aktaracağım, kanaat siz değerli okuyucularıma ait.
Dünya tarihinde bugünküne benzer şekilde çokça krize girilmiş. Bu krizler gerek bir pandemi olmuş, gerek ekonomik kriz olmuş. E iki tane de devasa dünya savaşı atlatmışız. İrili ufaklı başka savaşlar da görmüş yeryüzü. İnsanların umutsuzluğa düştüğü onlarca, yüzlerce olay yaşanmış. Artık bitti demişler, daha fazlası olamaz asla, güzel günler geride kaldı, artık her şey berbat demişler. Bize şu an normal gelse de, o dönemleri bizzat yaşayanlar da en az bizim kadar umutsuz hissetmişler.
Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Bir şekilde ayakta kalmışlar! Bugün günde 36637272 kere adını andığımız “Teknoloji” denen nane sağ olsun, sorunlara hep bir çözüm üretilmiş. Makineler geldi insan gücüne gerek kalmadı demişler, hizmet sektörü ve uzmanlaşma yaşanmış. Asla bitmez, ölmeden kurtulamayız dedikleri savaşlar sona ermiş. Hatta, İngiltere’de İkinci Dünya Savaşında atılan bombalar yüzünden insanların çok ağır depresyona girmesi bekleniyormuş, buna göre önlemler almak istemişler, sonra savaş bitince bi bakmışlar millet eskisinden de mutlu! Meğer bu insanlar “Hayatta kalmış olmanın hazzı”na varmışlar! (Outliers’da okudum bunu sanırım.)
Şu aralar koçluğunu yaptığım öğrencilerim sık sık gelecek kaygısından, iş bulamamaktan, mutlu olamamaktan korkmaktan bahsediyorlar. Önlerini göremiyorlar. Sadece onlar mı? Koca devletler görmekte zorlanıyorlar önlerini... Zaten belirsizlik insanlığın her devirde baş düşmanı, öcüsü olmuş. İnsanlar söz konusu olunca ileriyi görmek her daim zordu, şimdi bir de virüslü ortamda ne yapılabileceğini ön görmeye çalışıyoruz. Elbette zor. Ama şu bir gerçek ki, insanlar onbinlerce senedir hep üstesinden gelmişler zorlukların. Ha keza, ülkemiz için konuşursak, biz de epey bir zorluğun üstesinden gelmişiz. Burada olağanüstü insanlardan, liderlerden bahsetmiyorum. Sıradan, sen ben gibi kişiler. Belki senin anneannen, deden, nenen...
Demem o ki, senin için ve akranların için bir gelecek var. Senin de yapacağın bir iş var, işe yarayacağın şeyler var. Şu an bunun ne olduğunu bilmiyor olabilirsin, doğal bu. Daha o iş ortaya çıkmamış dahi olabilir. Öyşe bir fırsat henüz doğmamış da olabilir ama sen hayat yolunda ilerlerken o da olgunlaşacak senin önüne çıkabilmek için.
Medyada çoğu şey olduğundan çok daha korkunç şekilde yansıtılabiliyor. Birbirimizle konuşurken de olduğundan daha da fazla abartabiliyoruz. Evet, şu an ortam iyi değil, ama daha kötü işsizlikler, farklı tür pandemiler olmadı mı? O zamanlar bu kadar teknoloji bile yoktu! Ne olup bittiğini dahi anlamadan yaşayanlar olmuş. Biz en azından olup biteni anlamlandırabiliyoruz. İçinden çıkılması imkansız değil bu süreçler. İlla ki çıkacağız. Aşı gelecek, teknoloji değişecek, ihtiyaçlar değişecek, davranışlar değişecek, alışkanlıklarımız farklılaşacak belki ama sonuçta yine yeniden bir “Normal”imiz olacak. Nasıl ki bizim normal dediğimiz 50-100 sene öncesine göre anormaldi yahut hiç ortada bile yoktu, şu an bize anormal gelen de hayatımızın ileriki döneminde pekala normalimiz olacak. Normalimiz olması demek ayak uydurduk ve hallettik demek zaten. Ve şimdiden ilerinin sinyallerini almıyor da değiliz, alıyoruz!
Sana düşen, hazır olmak için şimdiden bir şeyler yapmak. Çok değil, biraz bir şeyler yapmak. Alanın neyse o konuda bir şeyler yapmaktan bahsediyorum. Kendi alanının teknolojisine hakim ol. Sosyal bilimci misin, tıp doktoru musun, mühendis misin, öğretmen misin, sağlık çalışanı mısın, memur adayı mısın, temel bilimci misin, siyasetçi adayı mısın, ticarete mi atılacaksın? Her kimsen ya da kim olmak istiyorsan... Sosyal medyayı bu alanların bilgisine ulaşmak için kullan. Gönlünü karartma, gördüğün üzere her gün öyle ya da böyle geçiyor. Geçmeye devam edecek. Sana bir fırsat çıkacak illa ki. O fırsatın geldiği günde hazır olmaktan başka yapacak işin yok cidden. Dilse dil, yazılımsa yazılım, entelektüel birikimse entelektüel birikim, el işiyse belki de el işi el becerisi ve sanat! Kendini parçalamana da gerek yok. Sadece sosyal medyada takip ettiklerini değiştirmek bile bir işe yarar. Haftada 20-30dk’nı ileriye dönük katkı sağlayacak bir araştırma/okuma/denemeye vermek bir işe yarar. Anında kocaman değişiklikler yapmak zorunda değilsin. Ufak tefek ucundan tutsan bile hiçbir şey yapmamış olmaktan fazlasını yapmış olursun inan bana.
Bugün adını andığımız, “Vay bee neler düşünmüş insanlar!” dediğimiz de kendi döneminin zorluğu içinde gönlünü karartmak yerine işine gücüne bakan tipler değiller mi sonuçta? Hayat bitmedi, farklı da olsa devam ediyor. Etmiyormuşçasına hezeyanlara gömülmenin sıkılmaktan ve huzursuzluktan başka getirisi olmuyor. De hayde o zaman! Yarın olduğu sürece sende de, hayatta da, kafanda da değişebilecek bir şeyler vardır.
Yorumlar